İncecik fısıltılarımı gizli saklı yakarışlarımı koynunda ninnileyen gök/çe topraksın Sen.
Fanilik sancılarımdan taşı(r)dığım, ayrılık dertlerimden s/aldığım yağmurları göğe yükselten kutlu güneşsin Sen.
Varlığımın titrek kanatlarını ebedî kabullenişin seccadesinde yatıştıran serin rüzgarsın Sen.
Özlemlerimin kırgın bakışlarını sonsuzluk semasının ufkuna taşıyan rahmet ışığısın Sen.
Kirli paslı kalıbımı sorgusuz sualsiz itaat kalıbında yoğura yoğura temize çeken mahbubiyet elisin Sen.
Boynu bükük yakarışlarımı, yüzü yerde arzularımı şeksiz şüphesiz makbul olan nefesine dolayıp okşayan şefkat fısıltısısın Sen.
Bir denizi kağıda döker gibi, göğü avuçlarıma indirir gibi, dudağımda inciler büyütür gibi, sesime sesin dokunur gibi salavatlarca tebessümünü gördüğüm aşinalık vechesisin Sen.
Dua göğüm, muştu güneşim, teselli yağmurum, muhabbet meltemim; ne hoş duruyorsun aramızda, yanımızda, yöremizde.
Merhamet durağım, metanet sığınağım, huzur barınağım, hep yüzüne yüzüne vardığım Efendim; ne çok oluyorsun dillendiremediğim hayranlıkların arefesinde, yetişemediğim minnettarlıkların zirvesinde…
Senin ubudiyetinin toprağına attığım tohumlar gibidir kalpsiz secdelerim.
Senin mahbubiyetinin denizine akıttığım nehirler gibidir arsız isteyişlerim.
Senin miracının göğüne dal budak, salkım saçak uzattığım ağaçlar gibidir dilsiz dualarım.
Sözümü miraca eriştiren Efendim.
Sesimi duaya yetiştiren Efendim.
Yüzümü secdeye bitiştiren Efendim.
Yüz buldumsa varlığa, Senin Yüz’ünden Efendim.
Yakınlığından seslenirim.
Söz oldumsa Var Eden’e, Sana inen Söz’den Efendim.
Yakınlığından nefeslenirim.
Yüz’lerce sâlât ve Söz’lerce selam Efendim.
Şükür ki bu paslı dudağa emanettir Sana verilecek selamlar.
Şükür ki bu kirli dile değmektedir Sana edilecek salatlar.
Sesimi çoğaltan, sözümü yükselten
aczimi ve fakrımı Kadir-i Rahîm’in dergahına taşıran “Dua Göğü”m
Efendim...
Senai Demirci